EDANUR CİNAL

Tarih: 26.07.2021 17:53

KÖKTÜRKLER VE MÜSLÜMAN TÜRKLER...

Facebook Twitter Linked-in

Bilindiği gibi Türkler İslamiyet’i seçmeden önce Kök Tengri inanışına sahiplerdi. İslamiyet’in 932 yılında Jarahanlı Devleti hükümdarı Saltuk Buğra Han tarafından kabulünden sonra Türkler İslamiyet ile tanışmış oldular.
Birçoğumuz günlük yaşantımızda ki birtakım gelenek ve adetlerin İslamiyet’te var olduğunu sanıp bu inanışlara sıkı sıkıya bağlı kalıyor ve hatta bu konularla ilgili fetvalar vermekten geri çekinmiyorlar. Aslında bu alışkanlıklar yüz yıllardır alışkanlıklarımızın bir parçasıdır. Bu alışkanlıkları İslamiyet'in bir parçası olarak kabul edip uygulasak da kökleri çok daha eskilere uzanmaktadır. Atalarımız İslamiyet'i kabul ettikten sonra eski inanışlarını tamamen terk etmemiştir.
Eski inanışları ile İslami inanışların sentezi olan uygulamalar ortaya koymuşlardır. Bu yüzden hayatımızda önemli bir yer kaplayan geleneksel uygulamaların kökleri Türk mitolojisine kadar uzanmakta ve bunlar Türk inanışlarının temeli olan Şamanizm, atalar kültü ve ölüler kültü, tabiat ruhlarına saygı gibi kültleri içinde barındıran unsurlar içermektedir. Birçoğumuzun hiç bir bilgisi olmadan İslamiyet’te var olduğunu sandığı ve İslamiyet’in kabulünden öncesinde Türklerin inanış şeklini araştırdığımızda ilk defa duyacak olanların hayretler içerisinde okuyacağı bir yazı olacağını düşünüyorum.
Kurban Geleneği, kurban aslında birçok dinde yer alan İslamiyet’in çok öncesine dayanan bir gelenektir, çok eski tabiat dinleri ile Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint, Çin, İran ve İbrani dinlerinde yılın belli aylarında dini törenler ile kurban sunma ve bayram yapma gelenekleri vardır. Eski Türklerde kurban sunma geleneği göçebe olarak yaşayan toplumlar için çok önemli olan At, bunun dışında sığır, koç, keçi, koyun, kuzu ve öküz gibi hayvanlar makul görülen kurbanlıklardı.
Ölüm ile ilgili adetler ise günümüzde en fazla izleri olan adetlerin başında gelmektedir. Mezar yapıları, ölülerin belirli günlerde ( yedisi, kırkı, elli ikisi) anılmaları, cenazelerde dağıtılan yemek, gömülme şekli ile ilgili adetler hep eski Türk inanışlarından günümüze kadar gelen izler taşımaktadır. Eski Türklerde ‘taşata' adı verilen heykeller bu günkü mezar taşı geleneğinin temelidir. Mezar taşı İslamiyet’e ait bir unsur değildir. Ölü gömme ile ilgili bir alışkanlık ise, güneş batmadan önce cenazeyi defin etme, bunun sebebi ise eski Türklerde güneş battığında yerin mühürlendiği ve bu vakitten sonra yer kazılırsa kötü ruhların dışarıya çıkacağına olan inançtır. Bugün bu inançtan haberimiz bile olmadan aynı uygulamayı yerine getirmekteyiz. Cenaze ile ilgili günümüze ulaşan inançlardan bir diğeri de ölü helvasıdır, ölen kişinin ardından dağıtılan helva ya da yemek eski Türklerdeki ‘yoğ' töreninden bir devam şeklidir.
Ölümle ilgili adetlerin günümüze kadar gelmesi gibi, doğum ile ilgili de İslamiyet öncesindeki inanışların izlerine de rastlanmaktadır. Yeni doğan çocuğa verilecek olan isim çok önemlidir, konulacak ismin aile büyüklerinin isimleri arasından seçilmesi çok sık karşılaştığımız bir durumdur. Çocuğun ismini taşıdığı atasının özelliklerine sahip olması beklenir. Bir diğer inanış ise çocuklara uzun ömürlü olmaları için Durmuş, Yaşar, Satılmış, Satı gibi isimlerin konulması eski Türklerden günümüze kadar uzanan adetlerdendir.
Yağmur Duası geleneği, Anadolu da kurak bölgelerdeki yağmur duası ritüelini herkes bilir. Bu gelenekte aslında günümüze eski Türk inanışlarından gelmektedir.
Çaput bağlama geleneği, ağaçlara ve ya evliya mezarlarına çaput bağlayarak dilenen dileklerin gerçek olacağına inanılır. İslamiyet öncesi inanışlarda dağ, orman, ağaç ve su ruhlarına adanan adakların bir uzantısıdır. Günümüzde çaputların bu anlamından haberimiz olmadan dileklerimizin gerçek olması için dualar ederek bunları mezarlara, ağaçlara ve türbelere bağlıyoruz. Halk arasında bu inanışı İslamiyet’in bir parçası olarak düşünüp uygulayan kişiler oldukça fazladır.
Umay Ana, Umay Ana her ne kadar inancımızda yer bulmasa da izleri batıl inanç olarak varlığını sürdürmektedir. Eski Türklerde Umay kadın ve çocuklarla ilgili bir tanrıça ya da ruhtur. Anadolu’da çocuğu olmayan kadınlar pınarların başlarında ve mezarlarda ki ağaçlara Allah'tan çocuk dileyerek asılan bez beşikler Umay kültünün izleri olarak değerlendirilir. Bebeklerin göbek bağlarının gelecekte iyi bir meslek sahibi olması için uygun görülen yerlere gömülmesi yaygın görülen bir gelenektir.
Eski Türklerde lohusa kadınlara musallat olduğuna inanılan ‘Albız' ya da ‘Albastı' olarak adlandırılan ruh olduğuna inanılan lohusa hummasını temsil eden bu ruha olan inanç bugün Müslüman Türkler arasında da devam etmektedir. Lohusa kadınlara ve yeni doğan bebeklere bağlanan kırmızı kurdelenin asıl amacı albız ya da albastı adı verilen ruhtan korunmak amacıyla bağlandığı yaygın geleneklerimizdendir.
Genellikle İslamiyet’le biçimlendirilen fakat İslamiyet’le alakası olmayan, tamamen Kök Tengri inanışından günümüze kadar gelen batıl inançların kaynağını öğrenmeye çalışmak bizleri kültür kökenimizle tanıştırmaktadır. Geceleri tırnak kesmek, kapı eşiğinde oturmak, akşamları saç kesmek, köpek ulumasına yüklediğimiz anlamlar günümüzde sıklıkla yaptığımız mantıklı açıklamaları olmayan batıl inançlar ile yaşamaya devam etmekteyiz.
Nazar ile ilgili de halk arasında oldukça yaygın olan fakat kökleri eski Türk inanışlarına dayanan, kurşun dökme, göz değmesine karşı nazar boncuğu takma, tu-tu-tu lama bunların arasında en yaygın olarak yaptığımız batıl inançların başında gelmektedir. Eski Türklerde nazar boncuğunun tanımlaması şu şekilde yapılmaktadır, boncuğun mavi olmasının sebebi, Türkler arasında mavi göz rengine nadir rastlanması ve mavi gözün olağan üstü güce sahip olduğuna inanılmasıyla bağdaştırılır.
Sonuç olarak, insan davranışları ve inanışları her ne kadar şık anlamlarını unutmuş olsa da hala günlük hayatımız içerisinde örf, adet, gelenek ve görenek adları altında hala yaşanmaktadır. Gelenek ve göreneklerimizde eski Türk inanışlarının izleri o kadar fazladır ki bu yazımda sadece bazı bölümlerini inceleye bildik.
Ne Mutlu Türküm Diyene…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —