TAMER KÜÇÜK


SUS!

SUS!


İslam’ın yüce kitabında, Allah, ödülü de cezayı da hürriyet ve akıl şartına bağlayarak, her iki kavramın önemine işaret etti. İnsanı yaratılanların en değerlisi yapan iradenin inkişaf etmesinin, özgürlük ve adaletin tesisiyle mümkün olduğunu anlattı.

Toplumsal sorunların günden güne derinleşmesi, ahlaki değerlerin hızla yok oluşundaki nedenler; temelin zayıflaması, adalet hissinin erozyona uğramasının doğal sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Cemiyet içinde, kurumsal yapılanmanın en önemli şüphesi adaletse, düzeltecek başka şey aramak, büyük ihmal, ihanet ve cehalettir.

“Darağacından adam kurtar”anın olduğu yer adaletin olmadığı mekandır.

Güce teslimiyeti, birey olma cesaretini taşımayan, kalitesiz insan olmayı kabullenişin acı itirafıdır bu söz…

En uç cezayı hak etmiş kişinin özgürlüğü, aşağıdakilerinin köleliğine vurgu yapıyor ki, bu çok aşağılatıcıyı kabulleniş…

Sorumluluk özgürlükle başlar, her dinde ve her yerde… Özgür olmayan iradesi dışında gelişenden mesul tutulmaz, tutulursa haksızlık olur!

Bir kolaylığın kapısını aralıyor gibi görünebilirim. Hürriyeti terk edip, evcil hayvan misali güdülmeye rıza gösterilebilir.

Niye başınızı ağrıtacaksınız ki? İşi başkalarına devret olsun, bitsin.

Bu durumda sorumlu çobandır. Sürü dağılsa, kurt kapsa kalan sağların bu işte dahli olmadığı için bir dahaki kurt saldırısına kadar otlama serbestiyetleri vardır. Hesabı sürü değil çomağı elinde olan çoban verecektir.

Sürüdekiler rahattır.

Ya canavarın parçaladıkları… Onlara ne oldu?

Giden canlar sürüdendi, kendilerindendi ama düşünmez veya düşünmek istemezler. Yorulmak istemezler.

Beyin kalitesi… Böyle beyinlerden çok iyi beyin salatası olur ya günün konusu o değil.

Düşünme gayreti, zahmeti Kafdağı’nın ardına varma eziyeti gibi gelir…  Ta ki kurt onların canına musallat olacağı ana kadar…

Döngünün devamı, sistemin selameti açısından çok önemli…

Ceza’nın yıllar önce kaleme aldığı şarkı gibi…

Sus!

Ya da hızlı düşün!