TAMER KÜÇÜK


YABANCILAŞMAK 2...

YABANCILAŞMAK 2...


Depersonalizasyonun kitlesel boyutu üzerinde kafa yormanın, toplumsal sorunlarımızın çözümünde yararlı olacağı kanısındayım…

Milletin kendine yabancılaşması, yabancılaşmanın benlik kaybı boyutunda cereyan etmesi rastlantılarla anlatılamaz. 

Artık biliniyor ki, icat edilmiş en ölümcül silah atom bombası değil, psikolojinin silahlaştırılmasıdır.

İki atom bombası patlayan Japonya, ülkesi vesayet altına alınan Almanya… Dünyanın gelişmiş memleketlerinden.

Peki, Türk milleti… Ekonomide ve siyasette kaybettiklerini neden yerine koyamadı?

ZİHİNSEL İFLAS. KARGAŞA

Türk; dilinden, örf ve ananelerinden, duru İslam anlayışından uzaklaşılıp, din diye, karanlık Arap çağı örfleriyle dünya iktidarının zirvesindeyken tanıştı.

Sosyal statüler, kılık-kıyafet, ekonomik yapı ve hatta toplumda kadının yeri dahi değişti.

Tomris Hatun, Altuncan Hatun ve Raziye Sultan gibi lider kadınlardan; hareme mahkûm, cariye olmaya ikna edilen kadına...

Sadaka verecek fakir bulunamayan Türk ülkesinde, insanlar cennet için fakirleşmek gerektiğine ikna oldu.

Oysa, ‘veren el, alan elden üstün ’iken.

İlim, bilim ve üretim…

Dünya sevgisini büyütür çekincesiyle öcüleştirildi.

Kimlik-hedef saptırmalarıyla Türk milletini zaafa uğratma çabası kıta Avrupa’sı emperyallerinin ürünü. En kullanışlı araçta Araplar.

Zira onların elinde, imanlı Türk milletini peşinden sürükleyecek en değerli şey, din var. Peygamber (SAV) ve sahabe efendilerine kalbi muhabbet, Arap milletine hak etmediği saygı ve değeri veriyordu. 

Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde egemen sınıf haline dönüşen maksatlı dinsel (!) yapılanmalar, din ile Arap örfünün birbirine karışmasındaki öncülerdi.

Hiçbir değeri Türk milletiyle örtüşmeyen, dolayısıyla bünyesine işleyemeyen Avrupa’nın; her daim kullandığı, ihanet şebekesi durumundaki Arap derebeyleri bu iş için çok kullanışlıydı. Bu konuda yazılan binlerce kitap mevcut.

Aslında ne Arapların ihanetleri ne de batının emperyalist yaklaşımı Türk bedeni üzerinde çizik dahi attıramadı.

Ta ki, psikolojik oyunlara düşünsel sahada yenik düşene kadar.

Arabi dejenerasyona karşı, karşı cephede savaşıyor görüntüsü verenlerin, misyonerliğin merkezinde oturdukları çoğu zaman anlaşılmıyor. Ve hatta milletin fedakâr evlatları kurban edilip, dinsiz, vatan haini damgasını yiyor.

Ortalık toz duman olduğunda kenara çekilip beklemek mi, yoksa itler arasında koşuşup gerçekleri örten sise destek olmak mı?

Başlarken de ifade etmeye çalıştığım gibi yabancılaşmanın benlik kaybı boyutunda cereyan etmesi rastlantılarla anlatılamaz. 

Maksatlı taarruzlarla milliyetimizi ayaklar altına almaya çalışanlara, Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Türk için ‘tarihin gördüğü en şerefli millet’ ifadesini hatırlatmak, cumhuriyetimizin kurucu M. Kemal Atatürk’ün noktayı koyan son sözüyle bitirmek istiyorum.

‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…’